Başlıkta dediğim gibi: Taş devri, bakır çağı, bronz çağı ve demir çağı… Peki ya neden platin çağı? Ve neden engelleniyor?

Kastettiğim platin gibi değerli metaller yer kabuğunda çok az bulunuyor, göktaşlarında ise nispeten daha fazla olsa da gene de bir platin çağı için yeteri kadar yok. Ama çeşitli nükleer reaktörlerimiz var ve buralarda istediğimiz kadar değerli metal üretebiliriz. Kırmızı Cıva söylentisini duydunuz mu? Muhtemelen bir süperağır element. Üretilmiş olma ihtimali yok değil. Rusya’nın ürettiği söyleniyor. Böyle birşey varsa saklıyorlardır. Sızan da bu kadardır. Süperağır elementlerle ilgili başka ufak bilgi sızıntıları da yok değil. Tabi şöyle birşey var ki değerli metallerin reaktörlerde sentezlenmesi bilhassa altın’ın, ama diğer bütün değerli metallerin de fiyatlarının bir daha yükselmeyecek şekilde inanılmaz aşağılara düşmesi ve altın stoklarının da oyun hamuru stoklarına dönüşmesi anlamına gelmektedir. Tabi bu dünya devletleri ve zenginler için ölümden beter bir durum olacaktır. Spekülasyonunun dahi borsaları çökertmeye yeteceğini zannediyorum. Hali hazırda mevcut teknolojinin inkar edilmeyen kısmı dahi üretim için yeterlidir; birde inkar edilen kısmı zaten birkaç çağ birden atlatabilecek düzeydedir. Ortodoks bilim ve çıkarları ona bağlı olan çevreler için bu bir kabustur ve bu kabusun gerçekleşmemesi için doğada bulunan transaktinidler, süperaktinidler ve garip madde dahi sert bir şekilde ve hep bir ağızdan inkar edilmektedir. Bilhassa parçacık fiziği günümüzde aklımıza hayalimize dahi gelmeyecek sansür ve skandallarla doludur. Ortodoks bilimin laboratuarlarından gelen verilerin kesinlikle güvenilmez olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; bir sonuç çıksa bile yayınlanan onun tam tersi olabilir, tabi diğer laboratuarlar için de bu geçerlidir. Biotransmutasyon konusu da ayrı bir facia ve skandaldır. Bilhassa tek hücrelilerin dünya yüzeyindeki sıcaklıklarda elementleri birbirine dönüştürdükleri inkar edilemeyecek kanıt ve verilerle sabittir. Tabi burada gene simya konusu devreye giriyor. Zaten yüzyıllar boyunca simya, altının değerini düşürmesi korkusuyla birçok defalar yasaklanmıştır. Ayrıca simya sadece kimyasal tepkimeleri içermeyip ayrıca kişinin tekamülü ve kendisini geliştirmesiyle de ilgilidir. Zaten altın yapma formülünün yanlış ellerde korkunç sonuçlar vereceği de sır değildir.

Peki ya platin çağı ne işe yarayacak? Korozyona karşı oldukça dirençli olduklarını ve çok kuvvetli alaşımlar yaptıklarını söylemekle başlayabilirim. Tabi çok pahalı ve nadirler. Mesela normalde Demir ve Alüminyumla yapılacak basit bir tadilatı örnek verirsek bu tadilat demir veya alüminyumla değil de bu metallerle yapıldığı takdirde sadece malzeme masrafı ülkenin bütün milli gelirinden fazla tutabilir. Örnek olarak Alüminyumun kilosu 2 dolar iken altının kilosu 50.000 dolardır. Ayrıca parayı ödeyecek olsanız bile çok miktarda temini de sadece madeni üretim ile mümkün olmayacaktır. Örnek olarak bütün çıkarılmış olan altının toplamı 200.000 tondan az iken demirin günlük üretimi bu rakamın birkaç katıdır. Ama reaktörlerde bu metallerin üretimini gerçekleştirdiğiniz takdirde sadece renyum’un dahi bazı metallerden çok daha kaliteli ve işlevsel alaşımları vardır ve bu egzotik alaşımların bazıları ‘Nasıl olsa büyük miktarda kullanılamayacak’ önyargısı sonucu ortaya bile çıkarılmamıştır. Bu sadece değerli metaller kısmı; birde Aktinid grubu sonrası elementlerin ve garip madde elementlerinin yarattığı potansiyeli siz düşünün. Süperağır elementlerin sigara paketi ebadına sıkıştırılmış Hidrojen bombalarının imalatında kullanılabileceği söyleniyor. 108 numaralı elementin bir izotopunun yarı ömrü, pratik amaçlarda kullanılması için gerekli olan 100 milyar yıldan daha uzun olabilir ve bu durumda daha kimbilir nasıl egzotik alaşımlar elde edebiliriz. Biraz daha başka bir yöne yönelirsek mesela periyodik tablonun beşinci ve altıncı periyodundaki elementler dünyada da, uzayda da yaygın bulunan elementler değildir. Ama bu elementlerin pekçoğu bulunurluğuna oranla çok ciddi kullanım alanlarına sahiptir ve dolayısıyla özellikle bazıları epey pahalıdır. Aynı reaktörlerde sadece süperağır elementleri değil aynı zamanda bu o kadar da ağır olmayan ama gene de ciddi iş gören elementleri de üretebiliriz ve bu sayede de pek çok önemli ve değerli şey çok daha ucuz ve bol hale getirilmiş olacaktır.

Garip Madde’yi duydunuz mu? Peki ya Tılsım Madde’yi? Garip Madde, atomlarında Proton ve Nötron dışında ayrıca Garip parçacık bulunduran bir çeşit maddedir. Tılsım Madde ise Garip Maddedeki parçacıklara ek olarak atomlarında bir de Tılsım parçacık bulunduran bir çeşit maddedir. Eğer gizlice deneyler yapılmıyorsa bunlarla ilgili bütün bilgimiz tahminlerden ibaret. Ama muazzam bir potansiyel barındırıyor olabilirler. Tahminen uzayda bulunurluk oranı oldukça düşük; en bol bulunabileceği yerler de devasa gökcisimlerin çekirdekleri ve oradan bunları çıkartmak oldukça zor olacaktır. Ama dediğim gibi reaktörlerde sentezleme şansımız da var.

Ortodoks bilimin elindeki parçacık hızlandırıcıları ve deneysel füzyon reaktörleri çok ciddi bir şekilde denetlenmelidir. Parçacık hızlandırıcılarda kullanılan yoğunluklar saniyede 1 milyardan  100 trilyona kadar değişmektedir. Bu yüksek bir rakam gibi gelebilir. Ama örnek verirsek 1 gram suda 100 trilyonun 1 milyar katı kadar atom vardır. Neden daha çok madde çarpıştırılmıyor? Sakın sakladıkları ve bizim bilmemizi istemedikleri birşeyler olmasın? Amnon Marinov’u anmak istiyorum. Başarılı bir bilimadamı, ama ortodoks bilimin engizisyonunun mağduru oldu. Gerçi İsrail devleti onun fikirlerinden gizlice yararlanıyor olabilir de. Veya mesela başka bir konuya girersek deneysel füzyon reaktörleriyle ilgili de çok söylenecek şey var. Bu reaktörler sadece enerji değil aynı zamanda ağır elementlerin üretimi için de kullanılabilir. Çok uzun süredir çalışılıyor ama dişe dokunur bir veri bir türlü yayınlanmıyor. Şaşırtıcı değil; çünkü sadece fosil yakıt endüstrisi trilyonlarca dolar ediyor, bir sürü ülke de buna bağımlı. Buna bir de yenilenebilir enerji ve verimli cihaz endüstrilerini eklediğinizde resim iyice büyüyor. Füzyon enerjisi ise bana sorarsanız ancak fosil yakıtlar iyice tükenince ve yenilenebilir enerji kaynakları da yetersiz kalmaya başladığında kullanılabilecek. Bir gün sakladıkları herşeyi ortaya çıkaracaklar ve ‘daha ancak sonuca ulaştırabildik’ diyecekler. O gün geldiğinde beni hatırlayın. Ortodoks bilimin inatla reddettiği bir konu olan soğuk füzyon hakkında ise o kadar çok şey söylenebilir ki… Ortodoks bilimin ve global plütokrasinin bir kurbanı daha! Hepimiz de kurbanıyız! Sıcak füzyondan da daha çok potansiyel barındırıyor aslında. Tabi bu potansiyeller küresel düzenin hiç işine gelmeyecek şeyler. Bir de şu var ki sıcak füzyonu, devasa tesislere ve egzotik teknolojilere ihtiyaç duyduğu için, düzenin kontrolü altında tutmak çok daha kolay. Soğuk füzyon ise çok daha basit ve kompakt olabildiğinden küresel düzen için ayrıca bir korku unsuru oluyor.

Son kararı vermek size düşüyor: Bir çağı başlatabiliriz. Global elitler ve global düzen hariç herkes kaybetsin mi yoksa bunlar hariç herkes mi kazansın. İki taraf birden kazanamaz ve siz de geri kalan herkesin içindesiniz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir