Bir süredir bazı aydınlar ülkemiz gençleri arasında deizm’in giderek yayıldığından ve güçlendiğinden bahsediyorlar. Bu bir tehlike midir? Veya sebebleri nedir? Hep beraber bakalım!

Bir kere ‘Hak din’ demek ‘Hakikat’ demektir. Bir şeyin millileşmesi ‘Hakikat’ olma vasfından uzaklaşmasına sebeb olur. Zaten İslam ‘Atalarınızın dinini terkedin’ der. Önemli olan ‘Gerçek’ ve ‘Doğru’ olmalıdır. İslam, o günkü arabın örfünü adetini reddederek ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla milliyetçi görüşle deizm’e karşı çıkmak çok doğru değildir çünkü ‘Hak din’ olma vasfını kaybettikten sonra o dini İslam olarak adlandırmak doğru değildir.

Ama doğrusu deizm beni de korkutuyor. Osmanlı dönemi her ne kadar ekonomik ve askeri anlamda bir başarı dönemiyse de zihinsel anlamda, İstanbul’un fethinden itibaren olan dönem bir gerileme dönemidir. Cemaleddin Afgani ile de iyiden iyiye bir çöküşe girmiştir. Hindistan’da ise siyasi nedenlerden dolayı Müslümanlar giderek bir karanlığa gömülmüş; bütün fikri zenginlik ise Hindulara kalmıştır. 20.yy’ın en büyük islam alimi olan Rene Guenon’un aslen fransız olması bile işin vahametini göstermeye fazlasıyla yetmektedir. Aslında Rene Guenon, İslam’ı Tradisyonalist Ekol adıyla Avrupa’ya taşımış ve epey de etkili olmuştur; fakat kıskançlık sonucu Batınilikle suçlanmış, dışlanmış ve reddedilmiştir.
Aslında Abdülhamid döneminden Cumhuriyetin kurulmasına kadar çok zengin bir düşünsel dünya oluşmuş ancak bundan sonra tıpkı bolşeviklerin Rusya’ya egemen olmasıyla beraber diğer bütün devrimci akımların yok olması veya Qin ve Han hanedanlarıyla beraber Çin’in 100 düşünce okulunun tamamına yakınının yok olması gibi bu düşünsel zenginlik de yok olmuştur.

Sorun zihinsel çölleşmedir. Aslında bu durum aydınlanma adı verilen dönemle birlikte batıda da oluşmuştur. Batının dünyanın geri kalanına egemen olmasıyla bu, dünyanın geri kalanına da yayılmıştır. Bizim deizm olarak yaşadığımız şey özellikle batı ülkelerinde toplumsal çürüme olarak ortaya çıkmaktadır ki bu tarihte antik yunan ve antik roma’da da görülmüştür. Batı ülkelerinde itiraz eden aydınlar yeni yeni filizlenmektedir. Bunlar Erkek Hakları, Incel kültürü, Neoreaction, Sovereign Citizen, Tradisyonalist Katoliklik gibi kamplar halindedirler. Bizde ise direniş gösterebilecek fazla birşey bulunmuyor gibi. Sudan şimdiden çöktü bile. İran’ın da fazla zamanı kalmadı. Suudlar ise reform taleplerinin kendilerini götürmemesi için gittikçe reformculuğa kaymaya başladı bile.

Peki ya bu şartlar altında ne yapılmalıdır? Gereken şey felsefi temeldir. İstisnasız herşey sorgulanmalıdır. Derin felsefi konularla uğraşılmalıdır. Olabildiğince çok yazı okunmalı ve bolca da düşünülmelidir. Bunlar elbette zordur ve çok da can yakacaktır. Ancak böyle bir entelijansiya olmadan insanlığın kendini kurtarması mümkün değildir. Bu şartlar altında mağara devrine dönmemiz dahi ihtimaller dahilindedir. Ancak düşünen ve sorgulayan bir insan hiçbirşey yapamasa bile en azından kendini kurtarır. Fakat düşünen ve sorgulayan insanlar her zaman çıkar sahipleri için tehlikedir. Çünkü ancak düşünen ve sorgulayan insanlar yanlışları ve çıkarları tesbit edebilir.

Yapılacak şeyler belli. Ama kimse kimseyi zorlayamaz.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir