Sanayi; telefonlar, televizyonlar, arabalar ve birçok şeyi üretebilir ama araziyi üretemez, arazi oldukça kısıtlı. Dünyada sahra çölü, sibirya, kuzey kanada, antarktika ve okyanus tabanı gibi bomboş yerler var. Sadece güneş sisteminde birsürü gezegen ve göktaşı; sadece samanyolu galaksisinde milyarlarca yıldız ve sadece gözlemlenebilir evrende katrilyonlarca galaksi var. Geleceğimiz buralar olmadan olamaz.

İnsanoğlu kritik bir noktaya geldi: Ya buradan ileri gideceğiz veya geri. Bulunduğumuz konumda kalmamıza imkan yok. Çölleşme, atmosfer kirliliği, tarım alanlarının verimsizleşmesi ve kirlenmesi gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Hong Kong gibi tıklım tıkış şehirlerde ufacık odaların kirası bile ateş pahası. Eskiden bir telefon 10-15 yıl kullanılabilirken şimdi 2 yıl geçmeden bozuluyor. Covid salgını dolayısıyla global kıtlık söylentileri bile çıktı. Ekonomik anlamda çok ilerledik ama zihinsel anlamda müthiş bir çürümüşlük içindeyiz. Materyalizm; kültürel marksizm; pratik ateizm ve dogmatizm gibi başımızda bir sürü sorun var. Eski Yunan ve Roma’da da bunlar görülmüştü. Polybius ve İmparator Augustus tehlikeyi görmüştü ama hiçbirşey yapamadılar.

İlkel tarım toplumlarına dönersek bedeli çok ağır olacak. Sanayi öncesinde dünya nüfusu yaklaşık 500 milyondu. Bu sayı depopulasyon teziyle de örtüşüyor. 8 milyarın geri kalanı ise bu çöküş sonucunda; salgınlar, açlık ve savaşlar yüzünden ölecektir. Ama böyle bir çöküşte bu rakamların çok altına da inebilir. Roma çöktüğünde İngilterede yazı bile unutulmuştu. Roma betonu ve Şam çeliği gibi bir çok teknoloji hala kayıp.

Uzaya çıkabilirsek eğer bazı insanlar, ışık hızının trilyon katına çıkabilen araçlarla milyarlarca ışık yılı uzağa gidecek. Bazı yerlerde galaksi kümesi boyutunda yerlerde ikinci bir kişi dahi olmayacak. Samanyolu galaksisi, güneş sistemi ve dünya ise sadece en zengin birkaç yüzbin hatta daha bile altındaki sayıda insanın yaşadığı bir yer olacak. Aslında buralardaki yaşam standardları ücra yerlerdekinin altında olacak fakat duygusal nedenlerle talep çok yüksek olacağı için buralar ateş pahası olacak.

Küresel elitler uzayda veya antarktika gibi yerlerde yeni yerleşim açılmasını istemiyorlar. Çünkü yeni yerleşimler demek hali hazırdaki yerleşimlerde halinden memnun olmayanların buraları terketmesi demektir ki bu hem ucuz işgücünün kaybı hem de beyin göçü anlamına gelmektedir. Amerika keşfedildiğinde oralara kimler gitmişti? Doğu bloğunda da insanların ülkeden kaçmasını engellemeye çalışıyorlardı. Şimdi bu global çapta gerçekleşiyor.

Küçük buzul çağı gelmek üzere ve büyüğü de yolda olabilir. 8.2, 5.9, 4.2 kiloyıl gibi bir iklim felaketiyle, Toba veya Yellowstone gibi bir volkanla ve kocaman bir göktaşıyla karşılaşmayacağımızın da bir garantisi yok. Peki ya 1929 krizinin kat be kat ötesinde bir ekonomik kriz olursa? Mayalar, Kamboçyalılar ve Büyük Zimbabwe insanları, binalarını terkedip ilkel tarım toplumlarına dönmüşlerdi. Paskalya adası ve Mississippi toplumları ise bulunduklarında perişan haldeydi. Peki ya biz ne yapacağız? Ne yapacaksak bir an önce yapmak zorundayız.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir