21. yüzyılın ve 3. Milenyumun ikinci on yılını da geride bırakmış olduk böylece. İnsan için kolay geçen bir zaman olmuş mudur acaba? Sürünmek dünyanın gerçeğidir ve bu hiçbir zaman da değişmeyecektir.

İran İslam Devrimi şimdilik çöküyor gibi duruyor. Tıpkı 1978 yılı boyunca Şah’ın yaşadıklarını yaşıyorlar sanki. Suudlarda da taban aslında İran’dakinden farklı değil ama benzeri bir şekilde devrilmemek için devrimi kendileri getirebilir. Türkiye ise hiçbir zaman İran ve Suudi Arabistan kadar kapanamadı ve bunun sonucu olarak da bence hiçbir zaman toplum o ülkeler kadar açılmayacak. ‘Şeriat geldi’ diye şikâyet edenler içkinin dahi tamamen yasaklanamamış olmasını nasıl açıklayabilirler? Ama bence Türk devleti aşırı derecede laikleşecek ve toplumun o kadar laikleşmemiş olmasından dolayı yaratacağı tepki İslam dünyasındaki sekülerleşme trendinin sınırlarını belirleyebilir.

Biraz da Amerika, Avustralya, Hindistan gibi ülkelerde feminizmin aşırı uygulamaları sonucu giderek yükselen bir erkek hareketine şahit oluyoruz. Vahşi kapitalizmin ve erkek intiharlarının zirvesine varmış kaotik Güney Kore’de kadınlar feminist, erkekler ise anti feminist tarafta kamplaşmış durumdalar ve oradaki durum deyim yerindeyse barut fıçısı gibi ve sadece bir kıvılcıma bakar. Afganistan’da Amerikan işgaliyle beraber yükselen feminizmden Yaşlılar değil Genç Erkekler çok rahatsız ve bu durum Taliban’ın Afyon ile beraber sempati toplama zeminine dönüşmüş durumda. 2014’ten beri Incel toplulukları ABD ve Kanada’da silahlı eylemlere başladı. Yakın zamanda ABD’de yerel bir pozisyona aday olan biri, kadına şiddetin yasallaşmasını programına ekledi ve %2’ye yakın oy aldı. Ve şimdiden kadınların oy hakkının geri alınması batıda bazı entelektüel çevrelerde tartışılıyor. Ülkemizde ise sanıldığının aksine bilhassa yasal anlamda kadın lehine çok ciddi bir dengesizlik var. Başka hiçbir konuda olmadığı ve olamayacağı kadar geniş bir siyasi destek sonucu olarak da bu dengesizlik kısa sürede çok daha artacağa benziyor. Bu aşırı dengesizliğin bahsettiğim sekülerleşmenin sınırlarını belirleyen hareketlenmenin bayraktarlığını yapması da mümkündür.

Ortodoks bilimin mağlup edilmesi konusunda ise maalesef şimdilik hiçbir ümit yok gibi. Birçok icad ve aktivist mevcut, ancak kimsenin daha ileriye bir adım atabildiği söylenemez. Bedava enerji yıllardır durduğu yerde duruyor; aktivistler sürekli çalışıyor, yıldan yıla yeni icadlar da birikiyor ama bir adım öteye de gidemiyoruz. Her yıl en az birkaç Thylacine gözlemliyoruz. Diğer hayvanlardan da birer ikişer de olsa gözleniyor. Ama kriptozooloji konusundada bir adım ötesi yok. Akıllı tasarım konusunda da harıl harıl çalışılıyor, pek çok yalan şimdiden ortaya çıkarıldı ve daha pek çoğu sırada. Ama hala darwinistlerin baskınlığını kımıldatamadık bile. Ümit Aktaş, Ahmet Rasim Küçükusta, Yavuz Dizdar, Ahmet Maranki ve dünyanın geri kalanındaki diğerleri… Belki de tek ümit vaadedenler onlar. Sağlık alanında gerçekten ilerliyor olabiliriz. Sağlık şirketlerini reforma zorlayabiliriz. Tabi başaramama olasılığını da göz önünde bulundurmalıyız.

Ümit konusunda farklı bilgeler birbirleriyle çelişen şeyler söylemiştir. Dua etmek en iyisi olabilir. Ama zaten dediğim gibi dünya ne zaman rahattı ki? Şimdi kalp, kanser, depresyon gibi sorunlarımız var; sanayi devriminden önce salgın hastalıklar ve kıtlıklar vardı; tarım devriminden önce de bambaşka sorunlar…

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir