Hep uzak bir gelecek diye anlatılır bize. Peki ya gerekli teknolojinin bugün mevcut olduğunu söylesem size? Hatta ışık hızını geçecek uzay gemilerinin bile?

Aslında soru; neden gerçekleri sakladıklarıdır! Jüstinyen vebası ve 14. Yüzyıl vebası gibi salgınlar çok insanı öldürdü; salgın bittikten hemen sonra ise işçilik ücretleri fırladı. İşçilik de tıpkı diğer mallar gibi arz-talep ilişkilerine tabidir. Bir kapitalistin mantığı şudur: Neden biz rekabet ediyoruz; bırakalım işçilerimiz bizim yerimize rekabet etsin! İşsizliğin kapitalizmde şöyle bir işlevi vardır: İşçi ücreti beğenmediğinde işveren ‘istemiyorsan girme, sırada başka adam var’ diyebilir. Ama ani bir depopulasyon durumunda bunu diyemez; tam tersine işçi ‘sen istemiyorsan istediğim ücreti verme, bakalım başka birini bulabilecek misin’ diyebilir. Bu da bir kapitalist için kabus senaryosudur. Eleman ihtiyacının kalifiye elemana oranının yüksek olduğu meslekler de işte bu yüzden bu kadar yüksek ücretlidir. Konumuzla ne ilgisi var seslerini duyar gibiyim; aslında konumuz tam da bu. Eğer uzay kolonileri başlarsa dünya ani bir şekilde ve yüksek sayılarda göç verecektir. Özellikle batı ülkelerindeki gençler gelecekten çok umutsuz ve şimdiden deyim yerindeyse sürünüyorlar. Mesela ABD’de krediyle üniversite okumuş bir genç artık kolay kolay iyi maaşlı bir iş bulamıyor ve sonucunda da belki borcunu asla ödeyemeyecek. Anakara Çin’de ‘Tang Ping’ gibi sıkı çalışma disiplinine isyan eden anlayışlar yükseliyor. Göçmenlerin çok sevdiği İsveç gibi ülkelerde ise yerliler yaşamlarından nefret ediyor ama göçebilecekleri bir ülke de bulamıyorlar. Aynı şekilde üçüncü dünyada da sefalet oldukça yaygın. Amerika’ya giden insanlar hep yeni bir umudun peşindeki ikinci sınıf vatandaşlardı. Ayrıca bir şey daha var: Fabrikalar arazi üretemez! Özellikle Hong Kong ve Singapur gibi şehirlerde arazinin ne kadar pahalı olduğunu düşünün. Ama aynı teknolojiler ile Antarktika, Sahra Çölü, Kuzey Taygaları ve Tundraları, Güney Arjantin, İç Avustralya ve hatta açık okyanus gibi yerler dahi kolonileştirilebilir. Yeni bir umut isteyen halinden memnun olmayan kimseler doluşacaktır ve bu durumda hali hazırdaki düzenin kazananları deyim yerindeyse evini temizletmek için dahi bir kişi bile bulamayacaktır. Ayrıca uzayı kolonileştirmemizi sağlayacak teknolojiler ile hammadde de çok ucuzlayacaktır. Klasik bir tüccar hilesiyle açıklayayım bunun kapitalistler açısından sakıncasını: Bir tüccar malını istifler ama etrafa o malın çok zor bulunduğunu anlatır. Bu suni kıtlık demektir; bu durumda o malın fiyatı fırlayacaktır ve o istifçi de malını çok yüksek fiyattan satmış olacaktır. Enerji ve temiz sudaki kıtlık meselesi de aynen bu; aslında bolca var ama birileri istifleyip çok iyi kar ediyor. Hammaddenin ucuzlaması ise bunun tam tersine neden olur. Bir paket sigara fiyatına akıllı telefon diyorum. Bu mümkün. 1984 romanında egemenler halkını kontrol altında tutabilmek için kıtlık yaratıyordu. Konumuzla alakalı değil ama günümüz dünyası gitgide 1984 romanına dönüşmeye başladı; tutamadım kendimi söyleyiverdim. Doğu bloğundaki sınırların kapatılışı da bu yüzdendi; insanlar ülkeden akın akın giderse tarlalarda fabrikalarda çalıştırılacak insan olmayacak. Roma’da ve iç savaş öncesi ABD’sinde klasik kölelik vardı, ortaçağ avrupasında feodalizm ve serflik vardı, günümüz kapitalizmini güney ABD’li köle sahipleri ve onlardan sonraki sendikacılar maaşlı kölelik diye adlandırır, komünizm ise bütün vatandaşlarını köleleştirmişti. Kölelik nedir? Gönüllü olmayan çalışma değil midir? Saydığım dört kölelik arasında ciddi farklar olsa da hepsi köleliğin tanımına uymuyor mu? Dört çeşitte de canı isteyen istediği zaman ‘çalışmıyorum’ diyebilir mi?

Sorun da zaten bu: Kimse hükümranlığını ve avantajlarını kaybetmek istemiyor. Osmanlı’ya matbaanın gelmesini geciktirenler de kitapların elle çoğaltılması ile geçinenlerdi. Reaktörlerde nadir metaller üretilebilir. Aynı anda hem ucuz, hem bol, hem temiz olan enerji kaynakları mevcut. Her türlü hastalık için çok daha az maliyetli ve çok daha etkili ilaçlar ile tedaviler şimdiden aslında var. Dünya, bırakın milyarları, trilyonlarca insanı tek başına beslemeye yeter de artar bile! Küresel elitler para kazanmayı tek bir sebebden istiyor: Para günümüz dünyasında gücün kaynağıdır! Parayı harcamak için istemiyorlar. Pekçoğumuzun aksine lüks tüketim umurlarında değil! İstedikleri şey güç! Ve de kontrol! Fransız devrimiyle beraber oluşan süreç Avrupa’da aristokrasinin ve kilisenin egemenliğini yıktı. Ama güç illa birini bulur ve plütokratlar herşeye hakim olmuş oldu. Avrupa, dünyanın geri kalanına hakim olunca da plütokratlar dünyanın tamamına sahip oldu. Kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, güçlü yargı, güçlü medya… Hepsi koca birer yalan! Komünizm tıkanmıştı. Ama geldiğimiz noktada da kapitalizm tıkanma noktasına geldi. Bir dönem ilerleme ve gelişmenin öncüsü olmuş olan kapitalizm şu anda tam tersine tıkıyor. O kadar çok lobi ve çıkar sahibi var ki… Thylacine ile başlayayım: Bu sevimli keselinin anayurdu Tasmanya adasıdır. Sözde 1936 yılında tükendi. Ama her ne hikmetse bu tarihten sonra inkar edilemeyecek kadar çok sefer görüldü; üstelik sadece Tasmanya adasında da değil, Avustralya anakarası ve Yeni Gine adasında bile görüldü. Tabi sıkı çevre koruma kanunları kimsenin işine gelmez! Kocaayak efsanesini duydunuz mu peki? Uçtu-kaçtı hikayeleri gibi geldiğinin farkındayım ama bu primatın üzerinde çok ciddi bilimsel araştırmalar yapan ekipler de mevcut. Tabi gene sıkı çevre koruma kanunlarına geliyoruz! Buna bir de Mapinguari, Waheela, insan boyutunda yarasalar ve halen hayatta olan dinozorlarla ilgili şeyleri de ekleyin! Üstelik bu sadece bir başlangıç; daha başka konulara henüz girmedik! Laboratuar yapımı organlar… Bana sorarsanız çoktan hazır ama sorun şu ki bu teknolojinin yaratacağı kar, ömürlük ilaç satmaktan çok daha düşük. Şunu söyleyeyim ki beyin hasarlarını dahi %100 tamir etmek mümkün ama tabi gene karlılığa takılıyoruz! ‘Sigara zararlı’ diyorlar! Peki neden toprağı, suyu ve havayı kirleten kimyasalları konuşmuyoruz? Sakın hastalıklara sigara değil de bu zararlı kimyasallar ve atıklar neden oluyor olmasın? Sanayi üretimi tavuklar östrojen dolu ve bu tavukları yiyen erkeklerin memelerinden süt geliyor! Fosil yakıtlar şehirlerin havasını zehir dolu hale getiriyor. Tarım ürünlerinden Uranyum ve Kadmiyum gibi ağır metaller çıkıyor!

Sigara zararlı, Palm yağı zararlı, Kırmızı Et zararlı, Kürk canilik… Ben de diyorum ki Plütokrasi zararlı! Ben size ‘Satürn’de halka manzaralı ev’ vaadediyorum. Ama siz kendiniz alacaksınız! Dik durmalısınız, uyanık olmalısınız! ‘İsteyene Porsche isteyene Rolls Royce’ diyorum! Gözünüzü açın! İtiraz edin! Çift haneli büyüme rakamlarından bahsediyorlar. Ben de 3 haneli büyüme rakamlarından bahsediyorum! Ortodoks bilimin ve bilimcilerinin engizisyon papazlarından farkı yok! Kıtlık sonrası ekonomi için tek gereken şey uzanıp hakkınızı oradan almanızdır! Dediğim gibi dünya tek başına trilyon nufusu kaldırır. Ama Mars, Satürn, Alpha Centauri, Omega Centauri de var! Milyar ışık yılını biliyoruz; peki ya Trilyon ışık yılında ne var? Öbür yönden bakarsak mesela Quarklar ve Foton gibi parçacıkları ne oluşturuyor? Global düzenin sahipleri müthiş bir tezgah kurmuş! Her yerden çıkar çıkıyor! Sorgulamamız, düşünmemiz lazım! Günümüzde yapay zeka ve siber silah yarışları yaşanıyor! Zaten güç sahiplerinin birbirleriyle rekabet etmemeleri, birbirlerinin ayağını kaydırmaya çalışmamaları imkansız! Herkesin başında belalar var! Prekaryalaşma global plütokrasi için büyük bir kumar. Ve oynadılar bu kumarı. Çin de ‘Tang Ping’, ABD’de lümpenproleterya! 2050 yılına geldiğimizde Kanada, İngiltere, Almanya gibi bazı ülkelerde göçmenler çoğunluğu ele geçirmiş olacak ve kalan yerliler ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Afrika’da ise dünyanın geri kalanı, halklara doğum kontrolünü dayatıyor ki zenciler dünyaya egemen olamasın! Global düzenin statükoyu ve çıkarları korumaya çalışması normal. Ama onlar insan; tanrı değiller. Hata yapmaz değiller. Ayakları illa kayabilir. Hiç öngörmedikleri sonuçlarla karşılaşabilirler. Ve ayrıca şöyle birşey de var: 1701-1714 İspanya veraset savaşını hatırlayın; İspanya ve Fransa’nın tek bir kral altında birleşmesi diğer güçlerce engellenmişti! Global plütokratlar da çok farklı değil! Ayrıca sıradan insanların yoksullaşması demek bu insanların hırçınlaşması demektir. Ve mutsuz, standardını kaybetmiş insanlar çok ilginç şeylere yönelebilir!

ABD, Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin ve büyük şirketlerin elinde kimbilir neler var? Akıllı telefon gibi teknolojilerin piyasaya sürülmeden çok önce hazır hale getirildiği söylenir. Ama rekabet varken teknolojiye ihtiyacınız olur. ABD’nin 2. dünya savaşının sonundan beri sentetik yerçekimiyle uğraştığı tahmin ediliyor; tabi hiçbirşey açıklanmış değil. Rusya’nın da ‘Kırmızı Cıva’ denen bir materyali ürettiği tahmin ediliyor. TOP500 bilgisayarları var ama bu bilgisayarlardan çok daha kuvvetli bilgisayarlar kamuoyundan gizli bir şekilde büyük devletlerin ekiplerince kullanılıyor olabilir. Belki teknolojik tekillik çoktan gerçekleşti ama henüz kamuoyuna duyurulmadı. Neden olmasın? Ben diyorum ki bu süper teknolojilerden bütün insanlık faydalansın! Commodore 64 ebatlarında TOP500 ayarında bilgisayarlar olsun! İsteyen herkes istediği kadar kırmızı et yiyebilsin! Bir sürü kürk palto alabilelim! Andromeda’yı gezelim! Neden olmasın? Şu var ki eğer bir felaket yaşayıp teknolojilerimizi kaybetmezsek bence illa olacak. Ama bir an önce olsun bence! Zaten hiçbir şey sonsuza kadar süremez bu dünyada! Plütokratik dönemin de illaki bir gün sonu gelecektir. Çok uzak da olmayabiliriz! 1984 romanında proleterler isyan etmiyordu. Ama gerçek dünyada standartlar düşerse insanlar isyan eder. Bu karnını zor doyuranın hiç doyuramaması da olabilir, Mercedes alanın ancak Seat arabaya parasının yetmesi de! Ayrıca rekabet, ve hatta güçlerin kendi iç dinamikleriyle oluşan operasyonlar da çok farklı sonuçlar yaratabilir. Mesela dünyadaki ordular ve paralı askerler inanılmaz bir güce erişebilir. Veya dünyada yeni bir dindarlık dönemi başlayıp dini yapılar ciddi bir merkez olabilir. Birçok ihtimal var. Şurası kesin ki bu dünyada herşeyin bir sonu vardır!

Hakkımızda hayırlısı! Zaten bugüne kadar ölümden kaçabilen olmadı. Zaten dünya hayatı her zaman acı ve keder doluydu. Görelim bundan sonra ne olacak!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir