Çivisi çıkmış bir dünyada yaşıyoruz. Devrim gelecek kurtulacağız; sonra devrimi yapanlar yoldan çıkacak; sonra tekrar devrim yapacağız; vs vs… Çözüm diye birşey yok. Birkaç yüzyıl öncesinden çok daha müreffeh yaşıyoruz ama acı olduğu yerde duruyor.
Aslında dünya hiçbir zaman güzel bir yer olmadı. Geldik ve yaşıyoruz. Yaşamaktan nefret ediyoruz ama ölmekten de korkuyoruz. Bir iyi oluyor, bir kötü. Tam işler düzeliyor, pat bir felaket üstümüze çöküyor. Devrim üstüne devrim yaptık bugüne kadar, hiç değilse biraz daha refaha ermek için ama hiçbirşey bitmedi. Ömer’in, Süleyman’ın adaletinden bahsettik ama az yada çok hep bir zaman sonra, bir yerlerde adalet illa şaştı. İlla diğerini ezecek biri çıktı. Mesih’i bekledik; Mesih olarak gördüğümüz bir sürü farklı insanın peşine takıldık ama aynı tas aynı hamam… Birçokları kendini uyuşturmaya çalışıyor; ama işkoliklikle, ama afyonla, ama içkiyle, ama kadınla, ama teknolojiyle… Bunların kesilmeyeceğinin garantisi yok. Bazıları kendilerini öldürmeyi seçiyor, hiç değilse acıdan kurtulmak için ve birçokları da başarıyor ama hepsi değil.
Bıktık yaşamaktan ama ne yapacağız; ne yapmalıyız? Binlerce yıl boyunca bütün coğrafyalardan sayısız insan bu soruyu sordu ve cevapların toplamından eşsiz bir birikim oluştu. Buna felsefe diyoruz. Hatta bilim dahi bunun parçası sayılabilir. İlginç bir şekilde birbirine zıt görünen fikirler var ve ikisi birden haklı olabiliyor. Argümanlarına bakınca ‘Sen haklısın’ diyorsun ama karşı tarafa bakınca ise ‘Sen de haklısın’ demek zorunda kalıyorsun. Çok dikkatli incelenirse eğer, aslında çelişmedikleri farkedilebilir; ama bunu farketmek oldukça zor, hatta belki imkansız olabilir. İnsanın görüşü sınırlıdır. Otoparkta iken insan içinde bulunduğu gökdelenin ihtişamını farkedebilir mi? Hakikat de böyledir aslında. Kör, filin bir tarafını tutar ama tamamını bilebilmek için diğer taraflarını da tutması gerekir ama yeterince açık görüşlü değilse, öğrense bile hiçbirşey anlamayabilir.
Peki ya acıdan nasıl kurtulacağız? Bütün coğrafyalarda bununla ilgili birşeyler öneren illaki biri çıkmıştır. Ama her yol her mizaca uymaz; Tıpkı F1 arabasının köy yolundan gidemeyeceği gibi veya ATV’nin otobanda tın tın gideceği gibi. Mümkünse hepsinin birden az yada çok incelenmesi en iyisi olacaktır; ama mümkünse tabi. Asya felsefeleri yakın onyıllardan beri popüler. Ama Afrika ve Kolomb öncesi toplumlarının da önerecek hiçbir şeyi mi yok? Farklı metodlar önerseler ve farklı tabirler kullansalar da aslında hepsi aynı noktada buluşuyor; ama bu aslında iyi insan olmak değil. İyi ve güzel insan olma kavramlarını daha çok toplumları şekillendirmek isteyenler kullanır ama bunun bireye sağlayacağı bir şey yok. Aslında olay zihinsel, ruhsal, duygusal anlamda geliştirmesidir insanın kendisini. Çok çaba, çok çaba ve çok çaba gerektirir bu. Bu yolculuk belki hayatın kendisinden bile daha acılı olacaktır. Ama yaşamın başka bir amacı var mıdır ki?
Ne yapıyoruz? Ne yapmalıyız? Niçin bu dünyadayız? Adım atacak mıyız? Kendimizi kurtaracak mıyız? Zafer günü gelecek mi? Çaba harcamaktan başka yapacak daha iyi bir işimiz var mı?
İstisnasız herşey sorgulanmalı! ‘Ama’ ve ‘Fakat’ yok! Bana çok katkısı var ama bedeli de çok ağır. İnsan yaşarken ne yapmalı? Dünyadaki sürenizi gerçekten doğru şeylerle geçirdiğinizden ve ziyan etmediğinizden emin misiniz? Eminseniz yanılıyor olma ihtimaliniz hiç mi yok? Her türlü devrimin, sonunda bir şeytana dönüşeceğini öngörmüştür Max Stirner. Ama kendimizi kurtaramaz mıyız? Belki de uçurumun kıyısındayız ama farkında bile değiliz! Peki ya ölümden sonra ne var? Bilim bunu açıklayabilir ama ortodoks bilim çevrelerinin bağnazlığından ve dogmatikliğinden dolayı pek bir sonuç çıkamıyor ortaya. Buddha birşey demiş, Tao birşey demiş, şu birşey demiş, bu birşey demiş… Hangisi doğru? Hangisi ne kadar, ne ölçüde, ne şartlarda doğru? Bana sorarsanız bütün dünyanın aynı görüşte olduğu konular dahi sorgulamadan azade olmamalı! Ama dediğim gibi istisnasız herşeyi sorgulamanın bedeli oldukça ağır!
İnsanın dünyadaki süresi, oldukça değerlidir! Ama pek kıymeti bilinmiyor. ‘İnsan yaşarken ne yapmalı’ sorusu üzerine neden düşünülmüyor? En azından hakettiği kadar? Ne için savaşmalıyız? Ne için çabalamalıyız? Ne gerçekten değerlidir ve emeklerimizi hakeder? İnsanlar çoğunlukla bunlar yerine, eğlenmekle veya ihtiyacı olmayan şeyleri elde etmek için gerektiğinden çok daha fazla çalışmakla dünyadaki süresini tüketiyor. Önce gençlik sonra yaşlılık… Ama bazıları yaşlı olmadan bu dünyadan ayrılıyor. Koşuşturduğunuz şeyler gerçekten de koşuşturmaya değer mi? Emin misiniz? Yanılıyor olmayasınız? Düşünün sorgulayın! Tabi eğer gerçekten istiyorsanız! Zorla değil elbette!
Hakkımızda hayırlısı! Zaten bu dünyada hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Sakin olmak bazı zamanlarda öyle zordur ki… Ama gene de en azından olabildiğiniz kadar sakin olmaya çalışın ve özellikle kararlarınızı olabilecek en sakin anınızda almaya çalışın.
Dediğim gibi hakkımızda hayırlısı!
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!