Zor günler asla bitmeyecek. İnsanoğlu, sonunun geleceği güne kadar dertlerden başını asla kaldıramayacak. Felsefe, Din, Bilim, Büyü… Hepsi bu gerçekler var olduğu için ortaya çıkmıştır.

Bir redüksiyonist bakış açısı vardır birde Holistik! Ben ikincisine yakın görüyorum kendimi. Neden üniversitelerdeki gibi sadece tek bir konuya odaklanayım ki? Bugün canım istedi Kriptozooloji okudum, yarın canım isterse neden Bizans tarihi okumayayım? Mesela ondan sonraki gün de Rulet’teki olasılıklar… Neden olmasın? Tabi okumak dışında düşünmenin de yeri ayrıdır. Düşünmek hafife alınmamalıdır. Yeni bilgiler üretmek için ve ayrıca tarihte kaybolmuş bilgileri de yeniden elde edebilmek için düşünmek gereklidir. Düşünmezseniz yeni birşey elde edemez, sadece daha öncekilerin bilgileriyle yetinmek zorunda kalırsınız!

Bir öğrenci tek bir hocaya bağlı kalırsa hocasını asla geçemez! Bir hocanın bilmediğini öbür hoca bilir. Birbirine zıt fikirleri açık görüşlülükle incelemek muhteşem bir dünyanın kapısını aralayacaktır. Şahsen eğer bir Marksist LaVey’i bilmiyorsa bunun onun için çok büyük bir kayıp olduğuna inanırım. Marx ve LaVey, ateist olmaları dışında fikirleri neredeyse zıttır. Ama bir ortak noktaları da ikisinin kitaplarını okuduğunuzda öyle etkilenirsiniz ki saçma sapan şeyler söylediklerinde bile ‘Bu adam çok büyük adam’ fikriyatına geldiğiniz için saçma sapan olduğunu göremezsiniz. İkisinin fikriyatında da saçma sapan diyebileceğimiz yerler vardır. Fakat bazı yerler de o kadar doğru ve inkar edilemezdir ki geri kalanını sorgulama ve eleştirel bakma ihtiyacını hissetmezsiniz bile. Ama ben Marx ve LaVey dışında Gazali ve Buhari gibi ikisine de zıt olanların da üstlerine eklenmesi gerektiğine inanıyorum. Ben bunu yaptım ve bu çorba sonunda kafamın içinde atom bombası gibi patladı. Öyle zengin bir dünyayı görüyorum ki artık…

Zeka, hafıza, bellek, hayal gücü, muhakeme yeteneği… Hepsinin ciddi şekilde geliştirilebileceğine inanıyorum. Çok çaba harcamak lazım tabi. Gerçi bir süre sonra bilinçaltınız sizin yerinize çalışmaya başlıyor. Geçenlerde Demirkırat belgeselini izledikten sonra gece uykumda ‘Menderes’i kim öldürdü’ sorusuyla uğraşıyordum. Eskilerden bir matematikçi önemli bir formülün rüyasında kendisine verildiğini söyler. Birkaç yüzyıl önce bilinçaltı ve beynin gücü günümüzdeki kadar bilinmiyordu; dolayısıyla bunu ilham, melekler getirdi vs olarak adlandırıyorduk. Sokrates, insanın herşeyi bildiğini fakat hatırlaması gerektiğini söyler. Jain felsefesi ruhların istisnasız her bilgiye sadece düşünerek kolayca ulaşabileceğini fakat karmik parçacıkların buna mani olduğunu söyler. Taoizm’deki Wu Wei ise sakin olunduğu takdirde işlerin müthiş bir kolaylıkla yapılabileceğini söyler.

Bilim, Büyü, Din, Felsefe… Nereye gidiyoruz? Nereye gitmeliyiz? Çok fazla soru var! Olmalı da! İnsan yaşarken acı çekiyor. Zahmet, keder ve sıkıntıyla karşılaşıyor. Bunların karşısında ne yapmalı? Bazı insanların ömrünü boşa tükettiği söylenir. Boşa tüketmemek için ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Bol bol soru var ve bu soruların sayısını daha da arttırmalıyız. Bilinçaltımız sürekli bunlarla uğraşsın. Uğraşması gereken ve uğraşması iyi olacak başka şeyler varsa onlarla da uğraşsın. Hayatın sırrı nedir? Öldükten sonra ne olacağım? Daha pekçok soru bulabiliriz. Peki ya ne yapmalıyız? Okumalıyız! Düşünmeliyiz! İstisnasız herşey sorgulanmalı! Bu dünyada sakin olmak hiç kolay değil…

Dünya böyle bir yer. Aslında belgesellerde gördüğümüz aslanlardan kurtlardan vs çok da bir farkımız yok. Belki de onlar daha doğru yapıyordur; belki de ‘Ziyan oldu’ denen hayatlar daha doğru yaşanmıştır…

Ama belki de böyle değildir. İnsanlar huzur için nelere katlanmışlardır… Zor günler asla bitmeyecek. Peki ya biz ne yapacağız? Ne yapmalıyız?

Sanırım benim beynim yandı. Yansın! Yanmasa ne olacaktı ki? Zafere mi gidiyoruz yoksa sefalete mi? Boşverin. Buna gelecektekiler karar versin!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir