Pi sayısı, e sayısı ve altın oran… Virgülden sonraki basamakları sonsuza kadar giden ve asla tekrar etmeyen sayılara irrasyonel sayılar denir; ve bu bahsini geçirdiğim 3 sayı da en meşhur olanlarındandır. Özellikle pi sayısı binlerce yıl boyunca düşünürleri ciddi şekilde cezbetmiştir. Neden cezbetmesin ki? Gerçi kök 2, kök 3, kök 5 gibi başka bir sürü irrasyonel sayı da var.

Ben ne düşünüyorum, biliyor musunuz? Ya bu sayıları bir nevi Enigma benzeri şifre veya çözülmemiş bir yazı türü olarak düşünsek ve manasını çözmeye çalışsak? Neden olmasın? Belki de evrenin ve hatta daha bile ötelerinin nice sırları buralarda saklıdır… Tabi illa 10 tabanlı sayı sisteminde takılı kalmak zorunda değiliz; mesela 47 tabanlı sayı sisteminde çok daha ilginç sonuçlarla karşılaşmayacağımızı kim bilebilir? Hatta bunlara belki kök 2 veya eksi 3 tabanı gibi egzotik taban sistemlerini de dahil edebiliriz. Neden olmasın?

Sayılar oldukça büyüleyici olabiliyor. Aslında sadece irrasyonel sayılar değil hep aynı devri tekrar eden sayılarda da neler neler belki bulunabilir… Aklınızdan belki de şu anda uçtu-kaçtıcılık, hurafecilik, hurufilik vs kafasında şeyler anlattığıma dair şeyler geçiyor. Isaac Newton da okültü ve simyayı oldukça severdi ama bu yönleri yüzyıllarca sözde takipçisi olan kimseler tarafından sansürlere uğratıldı. Zaten bilimin kökenleri astroloji, druidlik, cadılık, büyücülük gibi şeylere dayanmıyor muydu? Kaldı ki uçtu-kaçtı olarak gözükebilen pek çok durumu plasebo, ideomotor, bilinçaltı, bilinçdışı gibisinden gerçekliklerle açıklayabiliyoruz; ki zaten yeterince gelişmiş bir bilimi büyüden ayırmak kolay mıdır ki?

Özgür düşünce maalesef günümüz dünyasında hasret kaldığımız birşey. CIA ve KGB gibi yerler paranormal ve psişik gibisinden farklı fikirlere yer açıyor; maalesef başka da pek bir yer yok. Üzücü! Kör bir cehalet ve kopkoyu bir bağnazlık bütün dünyayı kasıp kavuruyor. Halbuki bunları mağlup edebilirsek altın çağlar ayağımıza serilecek. Baraj gibi birikmiş durumdalar; ufak bir delik ‘Özgür düşünce ve sorgulama’ sloganlarıyla ipleri eline almış yobazlıkların sel sularıyla mahvolmasına yeter de artar bile. Çok kötü hayatlar yaşıyoruz. Akıl hocası olarak kabul ettiğimiz sözde bilgeler hepimizi uçurumlara sürüklüyor. Başarının ne demek olduğunu düşünme ihtiyacı dahi duymuyoruz. Belki yanlış yaptığımızı anlama şansına dahi sahip olmayacağız. Potansiyelleri göremiyoruz. Bilgeliği unutup cehalete bilgelik dedik! Biz ne yaptık?

Sayılar ve şifrecilik bir örnek ama daha bir sürü örnek bulunabilir! Nedir analitiklik fetişi? Gözümüzle gördüğümüzü dahi inkar eder hale geldik! Plasebo ne potansiyeller barındırıyor, ideomotor da; daha neler neler var böyle… Viktor Schauberger, Edward Leedskalnin, Harold Aspden, Amnon Marinov… Henri Bergson ile Einstein münazara yaptığında neden Bergson’u dinlemeyi reddetti herkes? Halbuki adalet iki tarafı da dinlemek değil midir? Şamanlar da ciddi şekilde araştırılmalı. Özgür düşünülebildiği takdirde en akla hayale uymayacak şey dahi mantıklı bir açıklamaya kavuşturulabilir. Mantıklı açıklamaların tabi sonucu ne olur bilinmez…

Neden batı bilimi tek bilim? Neden metakoloniyalizm? Üstelik okült gibisinden gene batıya ait olan şeyleri dahi dışarıya atıyorlar. Belki o aşağı gördüğün Afrikalı senin bulamadığın birşeyi bulmuştur! Bilmemne prosesine bilmemne katalizörüne değil de bilmemne ruhuna bilmemne tanrısına aftediyorsa o iş olmuyor gibi birşey yok. Avrupalı veya Asyalı başarabilir de neden başkası başaramasın? Kaldı ki ortodoks bilim dahi yerli kabilelerin bitki ve doğa bilimlerinde kendilerinden üstün olduğunu kabul etmek zorunda kalmadı mı?

Altın çağ veya karanlık çağ…

Son karar yanlızca sizindir!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir