Kastettiğim şey yıllık ekonomik büyüme. Sloganlarımdan biridir. Böyle deyince beni deli zannediyor insanlar. Ancak sizi temin ederim ki bu mümkün. Ve kanıtlayabilirim de.

Avcı-toplayıcıların ekonomisi 250.000 yılda bir ikiye katlanırdı. Tarım devriminden sonra bu rakam 900 yılda bire indi. Sanayi devriminden sonra günümüzdeki büyüme rakamlarına ulaştık. Bu büyümelerin hepsi teknolojik ilerlemeyle gerçekleşti. Bugün konuşmamız gereken şey aslında ‘Üst gelir tuzağı’ olarak adlandırabileceğimiz şey. Ülkemizde orta gelir tuzağı konuşuluyor. Alt gelir tuzağı da mevcut. Peki ya ‘Üst gelir tuzağı’ nedir diye sorabilirsiniz: Almanya, Japonya, Suudi Arabistan, ABD gibi ülkeler zengin, ama daha da zengin olamıyorlar. Dünyada kişi başına düşen gelir rekoru 100.000 dolar civarıyla Katar’ın. Ama mesela neden 1 milyon, 10 milyon vs olamıyor? Zaten bu bahsettiğimiz ülkelerin yıllık büyümeleri hep %1-2 civarında. %10 ve üzeri büyüyen ülkeler daha düşük gelirli ülkeler ve onların da geliri arttıkça büyüme hızları kesiliyor. Rahmetli Haydar Baş der ki ‘İnsan ihtiyaçları sınırlı ancak kaynaklar sınırsızdır. Kaynakların sınırsız olması teknolojinin ilerlemesi sayesinde gerçekleşir’. İşte sorun da bu: teknolojinin ilerlemesi durdu! Bakmayın siz akıllı telefonlara ve VR cihazlarına; onlar sadece ıvır zıvır. Bilim ve bilgi günümüzde üniversitelerin tekeline girmiş vaziyettedir. Bilime güvenmemizi istiyorlar ama en ufak bir delil dahi sunmayı reddediyorlar. Halbuki bilimsel görüş delil olmadan birşeyi kabul etmeyi reddetmiyor muydu? Sağlık konusunda ve diğer bilimsel konularda bizzat karşılaştığım bir şeyi paylaşacağım sizinle: Ortodoks kurumlar veriler, istatistikler, grafikler veriyor; muhalif bir yayın organı ise aynı konu hakkında bambaşka rakamlar veriyor. Ortodoks kurumlar muhalif kurumların yalan söylediğini söylüyor ama kendilerinin doğru söylediğine dair en ufak bir kanıt da sunmuyorlar; sadece ‘Bilime güvenin’ diyorlar. İstedikleri şey körü körüne bir iman. Halbuki birçok yerde yanıldıklarına dair deliller var: Hasta bir adam hastaneye gidiyor ve daha hasta dönüyor, sadece Tasmanya adasında her yıl birkaç defa soyu tükendiği iddia edilen hayvan türü görülüyor, arkeolojik kazılardan astronot heykelcikleri çıkıyor, enerjinin korunumu kanununu delen cihazlara dair birşeyler dolaşıyor, ve çok daha fazlası… Ana akım, bilim uğruna engizisyon karşısında bedel ödediği değerlerini iktidar olunca çiğnemeye başladı. İlluminati’nin programına bakarsanız ‘Eşitlik’ , ‘Özgürlük’ , ‘Akılcılık’ , ‘Bilimsellik’ gibi şeyler görürsünüz. Günümüz dünyası böyle mi? Bilim adamları bizden iman bekliyor, doğa hiç olmadığı kadar tahrip oldu, zenginle fakir arasındaki uçurumun da kapandığı falan yok. George Orwell’ın 1984 romanı gerçeğe dönüştü. Futurologlar beynine çip takılmış zombiler ve süper insana dönüşmüş kaymak tabakadan bahsediyor. Kendi değerlerini çiğnemediler mi sizce? Dine ve devlete düşmanlardı; dini yokettiler, devleti ise zayıflattılar. Bu güç boşluğundan burjuvazi yararlandı ve dünyayı yönetmeye başladı. Akıllı ve bilgili olmak gitgide değersizleşiyor, buna karşın gücün ve karizmanın değeri artıyor. Bir medeniyetin gelişmişliği akla ve bilgiye verilen değerle ölçülmez mi? Güç ve karizma ise avcı-toplayıcıların, ilkel tarım toplumlarının ve geri kalmış toplulukların değerleridir. Ya global medeniyeti kurtaracağız ve uzay kolonileri kuracağız ya da hep birlikte batacağız ve dibe vuracağız. Telefonları televizyonları unutun; belki tarımı bile kaybedebiliriz.

Sakat bir zamana denk geldik. İnsanoğlu yol ayrımına geldi. Üç haneli büyüme dediğim gibi mümkün. Ama dibe vurmak da mümkün. Kararı verecek olan ise sizden başkası değil.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir