İçki içmeyin, zinaya yaklaşmayın demek kolay. Peki yerine ne sunuyorsunuz?  ‘Neden’ sorusunu sorana neden ‘Kes sesini’ diye cevap veriyorsunuz?

Müslüman barut imparatorlukları dönemi, İslam dünyası açısından düşünsel anlamda aslında bir gerileme dönemidir ki bu da bizi 19. yüzyıldan itibaren başlayan batının kültür emperyalizmi karşısında savunmasız bırakmıştır. Aslında suçu Gazali’ye atmayı severler, çünkü akla karşıdır. Halbuki Gazali, ve de Muhyiddin Arabi ‘Keşf’ kavramından bahseder ki bu Henri Bergson’daki ‘Sezgi’ kavramıyla aynıdır. Gazali ile Hasan Sabbah’taki tek fark şudur: Hasan Sabbah bu yetkiyi sadece masum imama verirken, Gazali bu yetkiyi zühd ve takva sahibi her mümine vermiştir. Bu anlayışta yobazlığın tam tersi bir durum söz konusudur. Ama Osmanlı devleti her zaman tasavvuf kökenli isyanlardan çok korkmuştur. Bu nedenle de tasavvuf alanını, kontrolünden kaçan mutasavvıfların idamı noktasına kadar çok sert tedbirlerle kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bunun sonucu olarak da Osmanlının askeri ve ekonomik başarılarına rağmen düşünsel hayat ciddi biçimde gerilemiştir. Bu tezi Arab milliyetçileri de savunmaktadır. İslam medeniyeti, düşünsel anlamda Müslüman barut imparatorlukları döneminde epey gerilediyse de öldürücü darbeyi 19. yüzyılda başlayan batının kültür emperyalizmi anlamındaki hücumları vurmuştur. 19. yüzyılda tepkisel olarak gelişen hakim görüşler dinden hakikat ve hikmet kavramlarını çıkartmış ve dini manasız ritüellere dayanan kuru bir kültür milliyetçiliğine dönüştürmüştür. Şekilsel dindarlık çok artsa da bu aslında ritüellere milliyetçi duygularla olan bir bağlılıktan başka bir şey değildir. Özellikle 1973 petrol krizi ve 80’lerde başlayan neoliberal dalga sonucu da İslam medeniyeti kapitalizme boğazına kadar batmıştır. Boğazına kadar kapitalizme batmış ve milliyetçi duygulardan başka birşey içermeyen bir görüşün alternatif bir yaşam tarzı oluşturması elbette ki düşünülemez. Ayrıca İslam ülkelerinin güçlenmesi, toplumlarının görece refaha kavuşması ve özellikle 1973 petrol krizinden itibarenki dönemde toplumdaki milliyetçi duyguların da nispeten doyurulmuş olması milliyetçi tepkiyi azaltmış ve dolayısıyla milliyetçi duyguları zayıflayan genç kuşaklar için din sadece büyüklerin polis gücüyle dayattığı boğucu bir ayakbağı haline gelmiştir.

Budizmde, Taoizmde, Jainizmde, Şamanizmde, hatta Satanizmde dahi var olan kavramlar İslamda da başka adlarla mevcut olmakla beraber medeniyetin gerilediği süreçte unutulmuş, hatta küfürle eşleştirilmiştir. Günümüzdeki İslam anlayışı sadece toplumla ilgilenir, bireye ciddi sorumluluklar yüklemesine karşın bireye hiçbir şey vermez olmuştur. Günümüzde İslamda sadece zahir önemsenmektedir. Okuyanlar eski din kitaplarını ilim irfan için değil milliyetçi anlayışlarına meşruiyet kaynağı bulmak için okuduklarından, hiçbir şey öğrenememekte ve edinememektedir. Aynı şeyi Aleviler kendi kaynaklarını Aydınlanmacı, Kemalist veya Marksist görüşlere meşruiyet kaynağı bulmak için okuduklarından, Cemal Gürsel ile başlayan süreçte kendi inanç ve kültürlerinden hızla uzaklaşmaktadırlar. Asya dinlerinde ilerlemenin son noktası ‘Buddha’ mertebesidir. Burada arzular ve korkular yokolur. Devletler ve otoriteler açısından hiçbir şeyden korkmayan ve satın alınamayacak bir kişi çok tehlikelidir. Bir şey daha vardır; Jainizm buna Kevala Jnana der ki bu aslında İslam kaynaklarında ‘selim akıl’ olarak geçer, bu kişinin nefsi hiçbir şekilde görüşlerini ve hesaplarını etkileyememektedir. Bu durum da ulemaya tam yetki vermektedir ki gücünü paylaşmak istemeyecek bütün otoriteler, hatta sahte mürşidler için bile ciddi bir rakip ve tehdittir.

Önemli olan medeniyet değil hakikattir. Medeniyetler dünyaya aittir ve insan yapımı oldukları için yanılmaz da değillerdir. Bu dünyada yapabileceğimiz en değerli şey ruhumuzu geliştirmektir. Her medeniyetin doğuşu, büyümesi, gelişimi, gerilemesi ve ölümü vardır. Ama kastettiğimiz şey ‘Hak din’ dediğimiz şey ise, o bir şekilde kendini korumanın ve gerektiğinde anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğmanın bir yolunu bulacaktır. ‘Hak din’ dediğimiz şey ile ‘Medeniyet’ dediğimiz şey günümüzde birbirine karıştırılıyor ama karıştırılmamalıdır. ‘Hak din’ demek Hakikat demektir; ‘Medeniyet’ ise dünyadaki gelmiş geçmiş pek çok medeniyetten yalnızca birisidir. Örfü, adeti, ananeyi boşverin! Önemli olan yalnızca Hakikat ve Marifettir! Önemli olan insanın Zihinsel, Ruhsal, Duygusal anlamda ilerlemesi ve gelişmesidir. Bugün; bir adım, bir gıdım dahi olsa düne göre ileriye gidebildiniz mi? İşte bu, önemli olan şeydir.

Hakikati yanıltamazsınız! Ama gelenekler görenekler yanılabilir. Medeniyetler her türlü yanılgıya açıktır. Hiçbir medeniyet her konuda ‘Hakikat’ dediğimiz şeye %100 olarak uymaz. Zaten bazı aydınlar günümüzde demiyor mu ‘Başörtüsünü kazandık ama tesettürü kaybettik’ diye? Yasaklamakla hiçbir şeyi çözemezsiniz. Benzer sıkıntılar Haredi Yahudilerinde, Evanjeliklerde ve Mormonlarda da var; onların da gençleri kopuyor! Din, Prusya ekolü askeri disiplinle öğretilemez! Din, insanın kalbinden gelmesi gereken bir şeydir. Prusya ekolü askeri disiplin ile herşeyi çok güzel ezberletirsiniz ama o kişinin içine zerre kadar dahi işleyemezsiniz! Haredi Yahudileri çözümü interneti filtreleyip yasaklamakta bulmuş. Ama olanı engelleyemiyorlar. Çünkü şu anda hiç kimsede moderniteye doyurucu cevap verecek argümanlar yok. Olmamasının nedeni de yeterince kuvvetli alimler yetişmemiş olmasından. Aslında ABD’de bir süredir gençler arasında Muhafazakarlık, karşı kültüre dönüşmüş durumda. Özellikle Rus kilisesinin popülerliği artıyor. Trump ile bir kesim resmen üzerinden ölü toprağını attı. Ciddi entelektüel yayınlar yapan insanlar var karşı kültür ortamlarında. Batılı günümüz muhafazakar aydınlarına göre bu ülkelerin yerlileri, o ülkelere göçen Müslümanları örnek almalı. Bence Müslüman; ve aynı zamanda da Haredi, Mormon ve Evanjelik liderler de bu batılı Muhafazakar aydınlara kulak vermeli çünkü onlardan öğrenilebilecek ve onlar sayesinde akıl edilebilecek pek çok şey var.

19. yüzyıldaki kültür emperyalizmi bombardımanlarından beri şöyle bir anlayış çıktı: ‘Müslüman sadece İslam medeniyetinden beslenmelidir, başka medeniyetlerden uzak durmalıdır’! ‘Dışarıdan almak’ denince de yalnızca batı medeniyeti ve hatta onun da sadece Aydınlanma dönemi ve o dönem düşünürlerinin sevdiği Klasik Yunan ve Roma’ya ait fikirlerden almak akıllarına geliyor. Halbuki İslam ve Batı medeniyetleri dışında Çin, Hint, Japon, Yahudi, Kolomb Öncesi Amerika, Polinezya, Sahra Altı Afrikası gibi sayısız ilham alınabilecek yer var. Ve ayrıca mesela Aydınlanma döneminin zeminini hazırlayan Ortaçağdan neden hiçbir şey alınmasın ki? Kaldı ki İslam medeniyeti, doğuşunun ilk yıllarında dünyanın bütün ulaşabildiği coğrafyalarından kitaplar almış, bunları çevirmiş ve bunların hepsinden de yararlanmıştır. Hatta İslam medeniyetinin ilk dönemlerinde kitapseverlik o kadar ileriydi ki bazen savaş tazminatı olarak dahi düşmandan kitaplar alınmıştır. Aynı şekilde Batı medeniyeti de sadece İslam medeniyetinin eserlerinden yararlanmakla kalmamış; aynı zamanda kendi klasiklerinin bazılarını da İslam medeniyeti kanalıyla yeniden keşfetmiştir.

Kelimeler ve üslubu doğru seçerek gençlere ‘İçki içmeyin’, ‘Zinaya yaklaşmayın’, ‘Sabah namazına muhakkak kalkın’ gibi şeyleri demek ve yaptırmak çok daha kolay ve iyi olacaktır. Dediğim gibi biraz batı ülkelerinin karşı kültür olmuş yeni muhafazakarlığından dersler çıkartmak oldukça iyi olacaktır. Günümüz dünya düzeni ortaya çıktığından beri, kuvvetli dini liderlerden ve kendine rakip felsefelerden nefret eder. Ama ‘Tüketmekten başka mutluluğa götüren yol yoktur’ dayatması ve tüketim dışındaki bütün alternatiflerin yokedilmek istenmesi nedeniyle günümüzde bütün dinlere karşı bir hücum var. Sonuçta kapitalizm mal satmak istiyor ama dindarlık ile insan tüketmekten başka bir yoldan da mutluluğu ve huzuru elde edebilir. Ayrıca öbür dünyayı veya ruhsal arınmayı önemseyen ve hedefleyen bir kimse neden bu dünyada para kazanmak için çok sıkı çalışsın ki? Ama dünya düzeninin rahatlamış ve gevşemiş insanlara değil, köpek gibi çalışıp hiçbir şey düşünmeyen hiçbir şeyi sorgulamayan kölelere ihtiyacı var. Bugünkü prangalar ayaklarımıza değil, zihnimize takılıyor. Zaten bu yüzden 19. yüzyıldan itibarenki zihniyet İslam dünyasında mistisizme ve mistisizmin rahatlatıcılığına düşman olup ‘Hareketli Müslüman’ kitleler yaratmak istedi. Elbetteki bu hareketli Müslümanlar kendi medeniyetine hizmet ettiğini zannedecek ancak gerçekte global plütokrasiyle, global plütokratlara hizmet edecek ve bu gerçeklerin farkına bile varmayacaktır.

Düşünün Sorgulayın! Ne istiyorsunuz? Neyi amaçlıyorsunuz? Ne sizin için önemli? Hakikati; hakikatleri önemsiyor musunuz? Zaten dünya hayatı geçici değil mi? O halde ne için koşuşturup duruyorsunuz?

Düşünün Sorgulayın! Doğru yolda olduğunuzdan gerçekten de emin misiniz? Belki hem kendinizi hem sevdiklerinizi uçuruma sürüklüyorsunuz ama bunun farkında bile değilsiniz! Beyin yıkama çağındayız ve dolayısıyla da bu zamanda bir insanın doğru olanı yaptığını zannedip yanlış olanı yapması pek olasıdır! Böyle olmadığınızdan gerçekten de emin misiniz?

Düşünün Sorgulayın!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir